Sinemayı sinema yapan kameralar, sahne gösterileri, bilet satışları ve devasa prodüksiyonlar değildir. Sinema fikirlerin dansıdır!

İstanbul Maltepe’de bulunan Şehit İbrahim Cengiz Ortaokulu öğrencileri 2021 Aralık ayında bir kısa film atölyesinde bir araya geldik ve Sokratik yöntemi kullanarak görsel bir çalışma gerçekleştirdik. Öğrencilerin fikirleri, önerileri ve pratik uygulamaları ile anlam kazanan atölyede pek çok parlak sonuç elde edildi. Neyi fark ettim biliyor musunuz? Öğrencilerin hayal dünyası o kadar gelişmiş ki onların hızına yetişecek bir eğitim sistemi planlamalı ve onların hayallerini gerçekleştirmelerine aracılık edecek atölyeler, uygulama mekânları tasarlamalı ve öğretmen yerine kolaylaştırıcıları yetiştirmeliyiz diye düşündüm. Bunu ne yazık ki göremiyorum günümüz Türkiye'sinde. Müfredat odaklı eğitim sistemimiz öğretmen ve öğrencilerin fikirsel, zihinsel ve sanatsal bilgi ve becerilerine; dahası hayallerine maalesef eşlik edemiyor; karşılık vermiyor. Geliştirici, dönüştürücü imkânlar sunamayan bir eğitim sistemi karşısında ne yapabiliriz peki?

Serhat Yetimova (Dr.)
6 min readJun 15, 2022
Kamera gördüğü kadar düşünür de

Çocuklara şunu da söyledim. Her hikâyenin ilginç bir yönü var. Önemli olan sıradan bir hikâyenin sıra dışı yönlerini fark edebilmek. Madalyonun bir yüzü yok. Madalyonun görünmeyen yüzünü de merak edip orada acaba neler yazılı, çizili olduğunu bilmeye çalışmak hayata dair dialojik-analitik bir bakış geliştirmek için şart. Bizler hayatı somut görünen yönleriyle algılarız çoğunlukla. Görmediklerimizi, göremediklerimizi, bilmediklerimizi gündem dışı tutarız. Hayatta görünen kadar görünmeyenleri de merak etmeli araştırmalı ve görünür kılmalıyız diye düşünüyorum. Yoksa insanlık ve medeniyet nasıl geliştirdi? Kolomb’un, Macellan’ın, Batuta’nın ve bir dünya seyyahın dünyayı, evreni, yeryüzünü keşfetme merakı olmasaydı ne gemicilik gelişebilirdi, ne pusulaya ihtiyaç olurdu ne de harita bilgimiz gelişirdi. Bazı tetikleyici motivasyonlara ihtiyaç var ki tarih bunların sayısız örnekleriyle dolu.

Çocuklar oyunculukta oldukça istekli ve başarılı

Bizler toplumda daha çok olayların sonuçlarına ve dolayısıyla da etkilerine odaklanırız. Etkilendiğimiz şeyler daha çok önemseriz. Bu doğaldır. Fakat bu etkinin nasıl oluştuğu bu sonucun nasıl meydana geldiği sorusunun zahmeti altında da ezilmiş hissederiz kendimizi ve bu soruları sormaktan uzak dururuz. İyi bir film nasıl çekilir? İyi bir filmi başarılı kılan nedir? Teknik donanım mı? Elbette hayır. İyi, başarılı ve etkili bir film çekebilmek için kişinin yaşam tecrübesi, yaşanmışlığı gereklidir. Bu tecrübenin duygusal yoğunluğu, dışavurum potansiyeli de diğer taraftan önemlidir. Bu potansiyelin dışavurum tekniği için aldığı eğitim de önemlidir. Atölyede bunları da konuştuk. Başarı basit bir neden-sonuç ilişkisinden çok bir “ekosistem”. Birçok bileşeni var. Tabi başarısızlığın da. İyi bir filmin iyi bir iddiası vardır her şey onu ispatlamak içindir. Bu sebeple gereksiz eklemleri çıkarırız. İyi bir film iyi bir ışık ve ses tekniği de ister. Hatta kimi yönetmenler sesin görüntüden önce geldiğini ve çok daha önemli olduğunu düşünür. İyi bir film iyi bir hikâyedir de aynı zamanda. Senaryo ise bir ekip işidir. Profesyonel disiplin de iyi bir filmin ardında yatan etkenlerden biridir. İşini sahiplenmek, tutkuyla bağlanmak, çalışma ahlakı bu profesyonelliğin alt bileşenleridir.

Gençlere şunu da sordum. Siz bir yapımcı olsanız böyle bir filmi desteklemek ister miydiniz? Madalyonun diğer yüzünden bir soru daha alın size. Biz film çekmeye çalışırken bir yönetmen gözü ile sürece bakarız. Belki biraz daha analitik yaklaşıp aynı zamanda bir yapımcı gözüyle de bakmak lazım. Eğer o gözle bakabilirsek daha rasyonel hayaller kurup, daha makul bir çizgide hikâye kurgulayabiliriz. Başarı belki de bu rasyonel hesaplarla ortaya çıkacaktır. Eldeki şartları, tecrübenizi, oyuncu potansiyelinizi, teknik donanımlarınızı, mali desteklerinizi ve bunların ne ölçüde yeterli olabileceği üzerine bir matematik ortaya koymak yönetmenin sorumluluk alanına girmez mi?

Çocuklara asistanlık yapmak çok değerli: Zilal Sarıtop’a teşekkürler

Yönetmen demişken yönetmenin başka başka sorumlulukları da vardır. Filmi çekmeden önce belki yıllarca bir ön hazırlık yapar. Hikâyenin ayaklarının yere basmasını sağlar. Kurgu ile gerçeğin dengesini yakalamaya çalışır. Hikâyenin insanlığı, toplumu ve mahallenin sakinlerini ilgilendiren taraflarını sorgular. Kimsenin algılayamayacağı bir kişisellikten hikâyeyi kurtarmak yönetmenin sorumluluğundadır.

Bir filmi çekmek aylar yıllar sürebilir. Bu süreçte kararlı, tutarlı, istikrarlı ve sabırlı olmak başarıdır aslında. Filmin çekimi için belki birkaç mevsime ihtiyaç vardır. Belki hikâye başka bir yöne gider, tahminlerin ötesinde. Evdeki hesaplar çarşıda işlemez olabilir. Dünya değişir. Doğa yok olur. İnsanlar hastalanır. Duygular yıpranır vs. vs. Bu değişimi, düzensizliği ve zorlayıcı etkenleri dikkate alıp, manevra yapabilecek bir kaptan gibi düşünmek lazım yönetmeni de.

Çocuklara şunları da sordum. Oyuncu olmak sizce ne anlama gelir? Mesela düşünün bir kere. Bir sinema filminde oyuncusun. Fakat annen de hastanede hummalı bir hastalığa tutulmuş yatıyor. Ne ölçüde rolün gereği mutlu olabilirsin? Mutlu görünmeyi başarmak belki de oyunculuğun sırrı, onca hüzün arasında kalsan bile.

Ve çılgınca sorular… Yaşlılara saygı ne demek? Onların önünde eğilmek mi manevi miraslarını yaşatmak mı? Çiçekler de konuşur mu? Evet konuşur. Renkleriyle, kokularıyla çok şey söyler bize her gün duymak için gelişmiş bir kulağa sahip miyiz acaba? Dünyanın gidişatına bir çöpün yolculuğu üzerinden bakılabilir mi? Doğaya bıraktığımız her bir çöpün yolculuğunu takip etmeyi kafaya koysak, korkutucu manzaralara tanık olmaz mıyız? Alın size bir korku filmi konusu. Ve kadına şiddet bir kadının kişisel meselesi mi veya bir kültürün nesiller boyu aktarılmasının önündeki en büyük engel mi? Siz karar verin. Özgüveni yok edilmiş, onuru incinmiş bir kadının tarih yazacak çocuklar yetiştirmesi ne ölçüde mümkün? Bir ülkeye ve onun ekonomisine bundan daha büyük bir zarar verilebilir mi? Pek ya öğretmenlerin durumu? Genelde yetişkinlerin özelde de öğretmenlerin çocuklara olumsuz rol model olduklarını düşünüyorum. Gözleri ve dikkatleri sürekli ekranlara hapsolmuş biz yetişkinlerin çocuklara örnek davranışlarda bulunması da imkansız. Teknolojiye evet ama bağımlılığa hayır. Biz yetişkinler çocuklardan daha fazla bağımlıyız günümüz teknolojilerine benim gördüğüm. Ve öğretmen eleştirilemez değil. Kendini güncellemeyen, çağdaşı olduğu dünyanın yeniliklerini takip etmeyen, toplumda aktif roller üstlenmeyen, projeler yazıp da üretimi teşvik etmeyen didaktik bir öğretmeni analitik düşünen bir öğrenci ne yapsın? Karar sizin dostlar.

Çocukların da bir fikri vardır elbette

Gençler hayat dolu. Evet, ama bu hayata gölge olmamak da lazım. Cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bir arada çalışmanın çok verimli bir yönü var. Kadın bakış açısı erkek bakış açısından oldukça farklı ve daha derinlikli, duyarlı ve süreç odaklı. Kadınlar sözlü kültürde ve düşünce üretmede erkeklere göre çok daha enerjik. Her iki taraf da zengin argümanlar öne sürüyor, fakat erkek egemen, tek boyutlu; sınırlı bir bakış açısından kurtulmak için kadın bakış açısının değerli görülmesinin üretkenliğe ve yaratıcılığa müthiş katkısı var. Bu dengeyi gözetmek de belki eğitimcilerin ve elbette politik karar alıcıların sorumluluğunda.

Çocuklar geleceğimizse onlara gerçekten yatırım yapabilmeliyiz

Bir atölyeden arta kalan düşünceler bunlar oldu. Filmi bahane ederek düşünmenin ve paylaşmanın lezzetine varanlara selam olsun!

Haydi çocuklar… Haydi gençler…!

Filmimizi aşağıdaki bağlantıda izleyebilirsiniz:

Meraklısına not:

Ben ilkokulu Başıbüyük’te bulunan 120. Yıl Ziraat Bankası İlkokulu’nda okudum. 1988–1994 yılları arasında. Türkçe ve Türk kültürünün yanında Fransızcayı ve Fransız kültürünü de iyi bilen bir öğretmenden; Semih Yayla’dan ilk eğitimimi aldım ve öğrencisi olma şansına sahip oldum. 3 bloktan oluşan köy okulundan hallice o okulda okumayı, öğrenci olmayı, dostluğu ve dünyayı keşfetmeyi büyük bir zevkle öğrendim. Öğretmenim gözümde efsane bir rol modeldi. Belki de en anlamlı zamanlarımı bu okulda geçirdim diyebilirim. Çünkü kişiliğin oluşumu adına okul bir temel atma yeridir. Yıllar sonra bu okul yıkıldı ve yerine eşimin tabiriyle un fabrikasına benzeyen bir okul yapıldı. Adını Şehit İbrahim Cengiz Ortakaokulu olarak değiştiren bu okulun pürdikkat ve pürmeraklı öğrenciler yetiştirmesi dileğiyle.

Ön sıraya dikkat ;) soldan 2.
Bendeniz

--

--

Serhat Yetimova (Dr.)

Doğuştan gazeteci. Sinema tutkunu. Yeryüzü Kaşifi. Seyyah. SAÜ Öğretim Üyesi. (Congenital Journalist. Cinema enthusiast. Voyager. Teaching staff at SAU)