Karamsar olmak için çok geç mi?
Çevre sorunlarına eğilen en önemli çalışmalardan bir Yuva12 (Home, 2009) belgeselidir. Çekimleri 3 yıl sürmüş olan belgesel, 54 ülkede, havadan çekilen görüntülerle oluşturulmuş olup; yönetmenliğini Yann Arthus-Berntrand üstlenmiş dağıtımını ise ünlü Fransız yönetmen Luc Besson sağlamıştır. Belgeselin senaryo ve metnini Fransız gazeteci Isabelle Delannoy kaleme almıştır. Belgesel, 5 Haziran 2009 tarihinde Dünya Çevre Günü münasebetiyle dünya ile eş zamanlı olarak NTV’de gösterime girmiştir. Belgesel belirtilen günde ücretsiz olarak sinemalar, televizyon kanalları, DVD formatı ve internet üzerinden de yayına girmiştir (NTV Haber, 2009).
Çevre konusunda küresel çapta bir farkındalık uyandırmaya çalışan belgeselin öne çıkan tarafı tabiatın oluşum evrelerini anlatmak ve yeryüzünün birbirine çok hassas dengelerle bağlı olduğunu vurgulamaktır. Belgesel üç temel bölüme ayrılmak istenirse ilk bölümde doğa felsefesinin, ikinci bölümde küresel kapitalizme bağlı sınırsız tüketimle birlikte gelen bozulmanın, üçüncü bölümde de sahip olduğumuz doğal kaynakların ve iyi uygulama örneklerinin üzerinde durulduğu görülmektedir. Bozulmanın endüstriyelleşme, ticarileşme, metalaşma, aşırı kentleşme ve sınırsız kaynak tüketimi ile birlikte paralel şekilde geliştiğini gösteren belgesel, sosyolojik bir bakış açısıyla ülkeleri ve bölgeleri ilişkili oldukları çevresel meseleler bağlamında mercek altına almaktadır. Belgesel tüm karamsarlıklara rağmen hala ümit ışığının var olduğunu savunarak dünyada çevre uygulamaları adına yapılan etkili çalışmalardan örnekler de vermektedir. Tüm bu yönleriyle belgesel, çevre sorunları bağlamında bütünlükçü bir bakış açısının kazanılmasına aracılık etmektedir. Belgeselde “Karamsar olmak için çok geç” mottosuyla aşağıdaki ayrıntılar paylaşılmaktadır:
“Eğitime en çok yatırım yapan ülkelerinden biri fakir olmasına karşın Desoto Krallığı: Dünyanın birçok ülkesinde eğitime çok önemli yatırımlar yapılmakta; Katar kapılarını uluslararası üniversitelere açtı.
Bangladeş’te yalnızca yoksullara para verilen bir banka kuruldu.
Antarktika 49 ülkenin imzaladığı bir anlaşmayla ülkeler üstü bağımsız bir yer haline geldi.
Doğal yaşam parkları -yerkürenin %13'ünü oluştursa da- korunmaya devam ediyor.
Güney Kore, savaştan sonra tahrip olan ormanlarının %65'ini hayata döndürmeyi başardı, kullandıkları kâğıtların %75'i ise geri dönüşümden sağlanıyor.
Kosta Rika, askeri harcamaları reddetti ve artık ordusunun olmadığını açıkladı; askeri harcamalar yerine kaynaklarını eğitime, eko-turizme ve ormanların gelişimine harcayacağını ilan etti.
Dünyanın en büyük kereste üreticisi Gabon, 1 hektarlık alandan sadece 3 ağacın kesimini yapıldığını ilan etti.
Balık avlamasına çok hassas balıkçılar gördük dünyayı dolaşırken kendi enerjisini üreten evler de gördük.
5000 kişi dünyanın ilk ve tek ekolojik şehri olan Freiburg (Almanya)’da oturuyor, Mumbai (Hindistan) ise bu projeye katılan 1000. şehir unvanını elde etti.
Yeni Zelanda, İzlanda, Avusturya ve İsveç gibi ülkeler yenilenebilir enerji meselesini 1. sıraya aldıklarını duyurdu
Danimarka’daki elektrik santralinden çıkan karbon, havaya değil toprağa karıştırılıyor. Danimarka’nın elektrik enerjisinin %20'sini denizlerdeki rüzgârgülleri sağlıyor.
İzlanda’da bio-elektrik santralinin jeotermal güçle çalıştığını gördük, dalgaların deviniminden elektrik enerjisi üreten yapay bir yılan da gördük.”